Borçlar Kanunu'nun Kazanımları Korunmalıdır
BORÇLAR KANUNU’NUN KAZANIMLARI KORUNMALIDIR [1]
1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) soysal içerikli çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. Genel işlem şartları, aşırı ifa güçlüğü ve kefalete ilişkin hükümler bunlardan bazılarıdır. Ancak kanun yürürlüğe girmeden önce bu hükümlerde değişiklik yapılması veya kaldırılması için baskı yapan bir takım menfaat grupları, ekonomik yönden kendini güçlü hisseden şirketler kısmen başarılı olsalar da nihai hedeflerine ulaşamamışlardır. Kanun yürürlüğe girdikten sonra ise bu kampanyalarını daha da yaygınlaştırarak, kamuoyunu yanlış yönlendirmeye, kamu menfaati yerine bir grubun menfaati doğrultusunda düzenleme yapılmasını sağlamaya çalıştıklarını gözlemlemekteyiz. Sayın Bakan Babacan’ın kısa bir süre önce iş dünyasının görüşleri doğrultusunda Türk Borçlar Kanunu’nda değişiklikler yapılacağı açıklamasını, talihsiz bir açıklama olarak değerlendiriyoruz. Kanunlar halk için, diğer bir deyişle kamunun menfaatine yapılır. Cumhuriyet rejiminde, belirli bir kesime imtiyaz tanınması, bir grubun menfaatinin halkın menfaatinin önünde tutulması düşünülemez. Borçlar Kanunumuzdaki sosyal içerikli bu düzenlemelerin ve halkımızın kazanımlarının korunması gerekmektedir.
Değiştirilmesi istenen genel işlem şartları, ekonomik yönden güçsüz olanın da anlaşmada taleplerinin dile getirilmesine imkan sağlamakta, tarafların hukuki silahlarının eşitliğini sağlamaya yöneliktir. Bilindiği gibi, bazı kurum ve şirketler, vatandaşa, tüm haklarından peşinen vazgeçtiğine ilişkin sözleşmeler imzalatmakta, sözleşme serbestisi ilkesinin kapsamında olduğunu ileri sürerek vatandaşı teslim almaktadır. Vatandaşlarımızın bu sözleşmelerin hükümlerini sorgulama hakkı bulunmamakta, “ya kabul et ya terk et” denmektedir. Vatandaşın özgür iradesi ile imzalamadığı bu sözleşmeler, özel hukuktaki “Serv” sözleşmesi niteliğinde olup, ekonomik yönden güçlü olanlar elinde “Demokles’in kılıcına” dönüşmüştür. Bu sözleşmelere dayanarak uygulanan baskılar, vatandaşlarımızı cendere altına almış, iflaslar, aile yıkımları, intiharlar gibi birçok trajediler yaşanmasına neden olmuştur. İşte bu kanunla getirilen genel işlem şartları, vatandaşın iradesinin sakatlanmasının önüne geçecektir. Bu hükümlere hiçbir şekilde müdahale edilmesi kabul edilemez.
Yine bu kanunla kefalete ilişkin de çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. Kamuoyu oluşturmada, “eşin rızası olmadan kredi alınamayacak” veya “ticaret yapabilmek için karımızdan ayılmak zorunda kalacağız” gibi aslı astarı olmayan söylemler kullanılmaya, ticari hayatın tıkandığı yönünde gerçek dışı beyanlarda bulunulmaya başlanmıştır. Ticari hayatın işleyişine ilişkin sorunların çözümünü kefalet hükümlerinde değil, başka bir takım uygulama ve politikalarda aramak gerekirken, hedef saptırma yöntemi uygulanmaktadır.
Her şeyden önce kefalet bir kişisel teminat türüdür ve kredi almak için başka teminat tipleri de bulunmaktadır. Yani kefalet olmazsa kredi alınamaz, ticari hayat durur, ticaret yapabilmek için boşanmak gerekir söylemlerinin hepsi, aile kurumu menfaatine düzenlenen “eşin rızası ile kefalet akdinin yapılabileceği” hükmünü bertaraf etmeye yönelik asılsız ve abartılı söylemlerdir.
Türk toplumunda eş-dost, arkadaşlık ilişkileri samimidir, “hatır” çok önemli bir değerdir. Hatta hiç tanımadığımız bir kişi ile konuşurken bile, “bana güvenmiyor musun?” diye gayri ihtiyari bir kelime ağızdan çıksa, akan sular durur, karşı taraf mahcup “estağfurullah” der, konu tatlıya bağlanır. Böyle bir toplumda, arkadaşınız, komşunuz, patronunuz gelip “bana kefil olur musun?” dese, bu teklifi nasıl reddedebilirsiniz? Bu kişiyi ve bazen de işinizi kaybetmeyi göze alabilir misiniz? Yıllarca birçok kişi, bunu göze alamadı. Sonuçta bir gün geldi, evin kapısındaki icra memuru ile burun buruna geldi. Çoluk çocuk neye uğradığını şaşırmış, hamalların haczedilen ev eşyalarını taşımasını seyretti. Aileler yıkıldı, intiharlar, öksüz çocuklar, insanları manevi olarak da yaralayan reddi miras olayları yaşandı.
TBK’nın tasarısının hazırlanmasında komisyonda görev alan hukukçular, toplumun bu yarasını biliyorlardı. Yaraya deva olacak formüller üreterek, “madem eşler birlikte kefalet sözleşmesinin külfetine katlanıyorlar, akid kurulurken de beraber karar versinler, aile birliği korunsun” diye düşünmüşlerdir.
Anılan güçler, “dikensiz gül bahçesi” talep etmekte, “eşin rızası müessesesinin” kaldırılmasını talep etmektedirler. Bu müessesenin kaldırılması, halk aleyhine yapılacak bir tasarruf olacaktır, asla kabul edilemez. Ancak yapılabilecek değişiklik, eşin rızasının aranmasına ilişkin kuralın akabinde sayılan istisnaların arasına “mal ayrılığı rejimini” kabul etmiş olan eşler için de rıza aranmayacağına ilişkin bir ekleme yapılmasıdır. Bu durumda dahi “aile konutu”na dokunulamaz.
Her ne kadar şimdilik dile getirilmese de, -adet olduğu üzere- “hazır değişiklik yapıyoruz, torbaya şunları da koyalım” diyeceklerine emin olduğumuz, TBK ile getirilen bir takım kazanımları belirtmek ve kamuoyunu bilinçlendirme görevimizi yerine getirmek isteriz:
Ekonomik yönden güçlü olanların hiç işine gelmeyen, kefalete ilişkin en önemli değişikliklerden biri de, kefilin savunma hakkından önceden feragat edemeyeceğine ilişkin düzenlemedir. Uygulamada imzalatılan sözleşmelerle, kefilin tüm savunma hakları daha sözleşme imzalanırken elinden alınmaktaydı. Kamunun menfaatine olan bu düzenlemenin kaldırılması ya da değiştirilmesi tartışma konusu bile yapılamaz. Yine kefaletin sona ermesine ilişkin gerçek kişiler için getirilen 10 yıllık azami süre uzatılamaz ve kefilin dönme hakkına ilişkin düzenleme kaldırılamaz.
Halkın hakları, birtakım çıkar çevrelerinin menfaatlerine kurban edilmemelidir. Bir spor kulübünün haklarını korumak için direniş sergileyen taraftarlar, tüm halkımıza haklarını korumak için örnek olmalıdır.
Saygılarımla. 28.07.2012
Av. İsmail ALTAY
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
[1] Mustafa Pamukoğlu Cumhuriyet Gazetesindeki 31.07.2012 tarihli köşe yazısında bu makaleye atıf yaptı ve aynı tarihte Mustafa Pamukoğlu’nun yönettiği Ulusal Kanal’daki “İş Dünyası ve Ekonomi” adlı programda Borçlar Kanunu’nu ele aldık.
Haberakis 31.07.2012: “Borçlar Kanunu’nun Kazanımları Korunmalı” http://www.haberakis.net/index.php?option=com_content&view=article&id=11845:kanun
Yurt Gazetesi, 01.08.2012 ve 02.08.2012, Uzman Görüşü köşesi, sayfa 6.
Sözcü Gazetesi, 05.08.2012, Finans sayfası, sayfa 7.